Çankaya – 2 Temmuz 1927

Eklenme Tarihi : Friday, December 22, 2023

2 Temmuz 1927, Çankaya

Genci…
Kelimenin üzerini karaladı. Altına, alelacele doğrusunu yazdıktan sonra sigarasını yaktı.
Gençliği…
Derin bir nefes çekti içine. Dumanı, masasının üzerinde dağılırken düşüncelerinden sıyrılamamıştı hala. Tam karşısında oturan Afet’in ne dediğini duymadı bile.
‘’Biraz dinlenseniz.’’
Afet’in uzun süredir çıkmayan sesi çatallaşmıştı. Çekingenliği içerisinde bir fısıltı gibiydi söyledikleri. Öksürerek devam etti;
‘’Kaç gündür uyumuyorsunuz. Hiç olmazsa bir şeyler yeseniz?’’
Endişesini belli etmemek için zorladı kendini. Oturduğu yerde küçüldükçe küçülmüştü. Kucağında birleştirdiği iç içe geçmiş ellerini ovuşturuyordu durmadan, avuç içleri terlemişti.İki dudağının arasına bakıyordu sadece. Ancak masanın diğer tarafından uzun süredir tek bir kelime bile işitmemişti. Mobilyalarından duvarlarına kadar simsiyah bir odanın içinde gaz lambasıyla aydınlanan suretinde aradığı cevapları bulamadı. Çalışma masasının her yerine dağılmış kağıtların arasında kaybolmuş gibiydi. Saatlerdir konuşmamış, ayağa bile kalkmamıştı.
‘’Badem dalınız çiçek açmış… Çok güzel değil mi?’’ Ne yaptığını sormaya cesareti yoktu, konuşturmak istedi sadece.
Karanlığın içindeki siyah gölge elindeki kalemi bıraktı ve arkasına yaslandı. Pencerenin kenarındaki cam vazoda bembeyaz çiçekler açmış badem dalına takıldı gözleri. Yüzündeki çizgiler biraz daha belirginleşti, hafiften gülümsediği belli oluyordu. Afet, biraz daha rahatladı bunu görünce, içine su serpilmişti sanki. Yeniden bir şeyler söylemek için cesaretlendiği anda Gölge, kapının hemen dışında bekleyen Salih’e seslendi. Hızlı adımlarla gelen Salih, masanın yanında belirdi bir anda. Eğilerek kulak kesildi.
‘’Herkese söyle, buraya gelsinler.’’
Yaveri başını sallayarak onayladı ve geldiği gibi hızlıca çıktı odadan. Afet içten içe sevindi ve istemsizce hareket ettiği oturduğu yerde. Günlerdir herkesin kafasını kurcalayan sorular cevap bulacak gibiydi.
‘’Bunlardan bahçeye ekelim Afet. Ama çok olsun… Söyleriz ilgilenirler. Başka ağaçlar da dikelim. Bu çorak topraklarda bir şey yetişmez diyorlar ama aldırma sen buna. İyi yerde herkesin ağacı büyür. Önemli olan burada yetiştirebilmek… Biz zoru yapalım, kolayı başkaları yapar….
Getirelim bunlardan… Çok olsun Afet… Her yerde çiçek açsınlar böyle… Bak gör o zaman nasıl güzel olacak…’’
Gölge, çok uzaklara dalıp gitmişti. Afet, nefesini tutmuş her hareketinden bir şeyler yakalamaya çalışıytordu. Yine o duygusal anlarından birini yaşıyordu. Çok kere şahit olmuştu buna. Bir şey demedi, içini dökmesini bekledi.
‘’Sen benden çok yaşayacaksın Afet. Çok şeye şahit olacaksın. Geleceği benden daha çok göreceksin… Ama geçmiş daha önemli Afet, geçmiş daha önemli… Ne olduysa hepsini yazdım, bu masanın üzerinde… Hepsini baştan sona okuyacağım.’’
Afet, çalışma masasının üzerindeki üst üste yığılmış kağıtlara baktı. Ne olduklarını bilmiyordu. Ama hepsinin okunmasının ne kadar uzun sürebileceğini tahmin edebiliyordu. Dört ay sonra tüm yazılanların okunması otuz altı saat sürecekti.
‘’Ayrıntılı yazdım Afet. Dikte ettirdikçe daha ayrıntılı yazacağım. Gelecekte, kolay ve açıkça değerlendirilebilmesi için bu şart.’’
Hala badem dalının açan çiçeklerine bakıyordu.
Afet, ahşap merdivenlerin gıcırtsını duymaya başlamıştı. Fısıltılar gittikçe yaklaştı. Aydınlar peşi sıra selam verip girdiler içeri. Gelirken aralarında yaptıkları konuşmalara son vermişlerdi. Masanın etrafında ayakta dikeliyorlardı şimdi.
‘’Lütfen oturunuz.’’
Boş buldukları yerlere oturdular. Her akşam olduğu gibi yapılacak uzun sohbetler için beklemeye başladılar sessizce.
‘’Şimdi ben okuyacağım ve sizler yalnızca dinleyeceksiniz.’’
İki sayfayı diğerlerinden ayırıp ayağa kalktı. Yazdıklarına göz atıp bir süre bekledi. Ne okuyacağı hakkında en ufak bir fikirleri bile yoktu; ancak hareketlerinden okuyacaklarına ne kadar değer verdiği anlaşılıyordu. Yazılanlar çok önemli olmalıydı.
İlk cümle ağzından çıktığında tüm odayı bir heyecan fırtınası sardı.
‘’Ey Türk Gençliği…’’
Afet, badem dalının açan çiçeklerine baktı.
‘’Birinci vazifen…’’
Aydınlar nefeslerini tuttu…
‘’…ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir….’’
Gölge ise Trablusgarp çöllerindeydi. Sıcak rüzgar yüzüne çarpıyordu. Suratına yapışmış kum tanelerini umursamadı.
‘’…senin en kıymetli hazinendir…’’
Çanakkale’de Bombasırtı’ndaydı…
‘’…dahili ve harici bedhahların olacaktır…’’
Siperler arası sekiz metre… Ölüm muhakkaktı…
‘’…vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!’’
Bilenler Kuranıkerim okuyor, bilmeyenler kelimeyi şahadet getiriyor, ezan sesleri siperlerden yükseliyordu.
‘’…cebren ve hile ile…’’
Bandırma vapurunun güvertesinde yıldızları seyrediyordu.
‘’…bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir…’’
Samsun’da, yanında getirdiği batan güneşler yeniden doğuyordu.
‘’…gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler…’’
Top sesleri Ankara’dan duyulmuştu.
‘’…Şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler…’’
Sakarya’da sol kanadı kırılmıştı.
‘’…millet fakr u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir…’’
Satıh, bütün vatandı.
‘’…istikbalin evladı…’’
Başkomutandı, canını hiçe sayarak ordusunun başındaydı.
‘’…vazifen; Türk İstiklalini ve Türk Cumhuriyetini…’’
Her şey bitti derken Onun savaşı yeni başlamıştı.
‘’…muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!’’
Vatanın her karış toprağı kanla sulanmıştı…

Elindeki iki sayfayı masasının üzerine bırakmadan önce bir süre bekledi. Kimseden çıt dahi çıkmıyordu. Ölümcül bir sessizlik kaplamıştı odayı. Boğazlarında bir düğüm, bakışları belli bir noktada takılıp kaldılar öylece. Sadece nefes alıyorlardı.
Gölge, pencereye doğru yaklaştı ve parmak uçlarıyla badem dalının açan çiçeklerine dokundu. Bakışlarını Ankara ve Ankara Ovası’nın muhteşem manzarasına çevirdi. Dalıp gitti belli belirsiz bir karanlığın içine doğru…
Uğruna hayatını harcayarak, bin bir mücadeleyle kurduğu emaneti, gençlere teslim ve vasiyet etmenin hüznüyle gözlerinden iki damla yaş süzülüverdi yanaklarına doğru…
Gecenin karanlığında, camdan içeri doğru süzülen ay ışığı, simsiyah bir siluete çevirmişti bedenini…
Batan güneşlerin ardından, doğacak güneşlerin şafağında, ufuk çizgisinde ilerliyordu hala…
Mavi, onun üzerinde en güzel renkti…


Görüntüleme Sayısı :

179

Güncelleme Tarihi:

Tuesday, July 2, 2024